Devrim Çimen’den MEB Eğitim Kampüsleri Yarışması Üzerine Bir Değerlendirme

Geçen hafta yayınladığımız "Sonu Hüsranla Biten Yarışma: MEB Eğitim Kampüsleri Yarışması" haberinin üzerine Mimarlık dergisinin Mayıs/Haziran 2014 sayısında yayınlanmış ve Devrim Çimen tarafından yazılmış bu yazıyı konuya katkısı sebebiyle yayınlıyoruz.

BİR TÜR SEFERBERLİK**: MEB Eğitim Kampüsleri Ön Seçimli Yarışmaları

Devrim Çimen, Dr., Mimar – Kentsel Tasarımcı

Türkiye’de “olağan” hallerde yılda yaklaşık 10 ile 20 arası proje yarışması açılmaktadır. Olağandışı hallerde ise bu sayının düşmesi ya da sıfırlanması beklenebilir. Ancak bu sayının aşırı artması da bir “olağanüstü” hale işaret etmektedir. Bu haller genel anlamıyla değerlendirildiğinde devlet eliyle bir kimliğin, kurumsallığın ya da benzeri bir yapının inşa edilmesi durumu ile yakından ilgilidir. Bu süreç kendisini bir ulusun ve onun bilgisinin topyekûn üretilmesi olarak göstereceği gibi, bu tahayyülün mekânının da topyekûn çeşitli mekanizmalarla üretilmesi olarak ortaya koyabilir. Yarışma yöntemi bunlardan ilk akla gelenlerden olmasa da bir tanesidir.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 30 Kasım 2012 tarihinde, ülke genelinde uygulamaya koymayı planladığı 33 eğitim kampüsünü ön seçimli yarışma yöntemi ile elde edeceğini duyurdu. Bu kapsamda, başvuran hemen herkesin seçilebileceği kriterlerle açılmış olan ön seçim davetine 156 ekip başvurarak seçildi. Kaba bir hesapla 1000’e yakın mimarın dolaylı ya da dolaysız bu sürece dahil olduğu söylenebilir. Yılda 10 ile 20 arası proje yarışması açılmasına alıştığımız Türkiye’de sadece MEB 33 yarışma açarak olağanüstü bir halin oluşmasında baş aktör oldu.

Türkiye’de yılda açılan yarışma sayısının ortalaması gözönüne alındığında MEB Yarışmaları pratikteki karşılığı ile oldukça kütlesel ve bu yönüyle tüm mimarlık ortamını, özellikle yarışmalarla iştigal eden bir kesimi topyekûn mobilize eden bir “seferberlik” ilanıdır. Böyle bir seferberlik halinde temel tartışmaların yapılması sözkonusu olamaz, aslolan seferberlik halidir ve bu hengâme içerisinde aktörler kendilerine biçilen misyonu en iyi biçimde yerine getirmekle mükelleftir. Amaca ancak bu şekilde ulaşılabilir.

“Seferberlik” kavramı bu meseleyi anlamada bize önemli bir açılım sağlamasına karşın tek başına bir anlam ifade etmez. Onunla birlikte gelen ve ona eşlik eden bir dizi halden ve kavramdan söz etmek elzemdir. Böyle bir seferberlik halinin eşlikçi ruh durumu bir nevi “dumur” olma halidir örneğin. Bu dumur halinin mimarlık ortamını bir anlamda paralize ettiği ve temel sorgulamaları yapamadan sürecin bir parçası haline gelmelerini sağladığı ortadadır. Bu denli büyük bir kalabalıkla işe koyulmanın cazibesine kapılmaktan fazla seçeneği olmayan mimarlar, ben de dâhil, pek az fireyle topyekûn mobilize olmuşlar ve bu eğitim hamlesinin(!) önemli aktörleri olma olasılığı ile işe koyulmuşlardır.

Seferberlik halinin bir diğer önemli eşlikçisi ise “özgürlük” ve kısıtlamalardır. Seferberlik halinde haklar ve özgürlükler kısmi ya da tamamen sınırlanabilir. Yarışma sonrası işi alacak olan mimari ekip şartnamede belirtildiği üzere doğrudan müteahhite bağlanmakta, bu anlamıyla kendi disiplin ve dolayısıyla mesleki alanını daraltmakta, buna bağlı olarak hak ve özgürlüklerinden açıkça feragat etmektedir.

Bir diğer önemli kavram ise “seri imalat” kavramıdır. Seferberlik halinde üretilen “şey”ler hızlı ve aşırı miktarda üretilecek olmalarından dolayı öbekler halinde birbirlerinin kopyaları olmak durumundadırlar. Bu anlamıyla bakıldığında mimari program olarak özdeş olan 33 yarışma sonucunda çıkacak yaklaşık 200 kampüs projesinin belirli oranlarda tipleşmesi ve benzeşmesi kaçınılmazdır. Yarışma arazilerinin çokluğundan ötürü çoğu yarışmacı ekibin ikinci kez yarışmaya çağırılması da bu seri imalat olma halini güçlendirmektedir.

Tüm bu topyekûn mobilizasyona eşlik eden bir diğer kavram ise “azman” kavramıdır. Azman, cins ve nev’inin icabından fazla büyümüş olma halini anlatmaktadır. Seferberlik halinde üretilenin niteli ve niceli alışılagelen sınırları aşmakta ve azmanlaşmaktadır. Bu anlamıyla yarışma şartnamesinde verilmiş olan mimari program dünyada eşi benzeri olmayan kapsamda bir azmandır. Tam olarak 10.000 lise öğrencisini bir araya toplayacak bir komplekstir söz konusu olan. Bu anlamıyla programın kendisi de bizi bir nevi dumura uğratmakta, temel tartışmaları ötelemeye sevketmekte ve doğrudan bu programın mimarlık alanının bilgisiyle gerçekleştirilmesine odaklamaktadır.

Yukarıda farklı yönleriyle özet olarak tartıştığımız bu seferberlik halinin temel motivasyonu nedir? Böyle bir faaliyetin ideolojik, felsefi arka planı nedir? Böylesi bir kurgu ne tür bir toplumsal dönüşüme neden olacaktır? Konumuz eğitim olduğuna göre, acaba yeni bir milli eğitim paradigması mıdır söz konusu olan? Tüm toplum katmanlarının geleceğini doğrudan etkileyecek olan bu tür kütlesel bir girişim hangi tür süreçlerle tartışılmış ve kamusallaştırılmıştır?

Bu makale doğaldır ki ne kadar önemli de olsa bu sorulara yanıt aramamaktadır, kaldı ki bu soruların ikna edici yanıtlarının olup olmadığı da pek bir muğlak. Ancak ülkenin fiziksel inşai faaliyeti merkeze alan hali göz önüne alındığında, yukarıda söz ettiğim seferberlik hali ve ona eşlik eden kavramlar aracılığı ile açıklamaya çalıştığım böylesi kapsamlı bir devlet-özel sermaye faaliyetinin meşruiyet zemininin oluşturulmasında yarışma kurumunun araçsallaştırılmakta olduğu rahatlıkla iddia edilebilir.

Açıktır ki bu deneyim bize ve bizden sonrakilere çok şey anlatacaktır, anlatmalıdır. Mimar olarak bizler için buradan çıkabilecek önemli bir sonuç, bir meslek disiplini olan mimarlığın kendi özgürlük alanının tahribatına bilerek ya da bilmeyerek ortak olduğumuzun idrak edilmesi olarak değerlendirilebilir. Mimarın ve disiplininin her anlamda tahribatına yol açacak bir sürece hangi dinamiklerle müdahil olduğunun araştırmasında tüm bagajıyla seferberlik kavramsallaştırmasının oldukça iş görür olduğu ortadadır, zira kimse göz göre göre bindiği dalı kesmek istemez.

** Seferberlik, ülke ve millet olarak, başta askeri güç olmak üzere devletin tüm güç ve kaynaklarının, savaşın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde; hazırlanması, toplanması, tertiplenmesi ve kullanılmasına ilişkin bütün faaliyetlerin uygulandığı, hak ve hürriyetlerin kanunlarla kısmen veya tamamen sınırlandırıldığı haldir.

Etiketler

Bir yanıt yazın