Abdurrahman Hancı’nın Ardından Mimarlık, Oluş ve Kayboluş (İnsanlı Mekanlar)

17 Temmuz 2007 tarihinde kaybettiğimiz, Mimarlar Odası kurucularından mimar Abdurrahman Hancı''yla ilgili duygu ve düşüncelerini aktaran Murat Tabanlıoğlu'nun yazısı;

“İnsan bir anda ya da okuldan mezun olduğunda mimar olmaz, yaşadıkları, gördükleri ile tanımladığı kültür onun mimarlığını süreç içinde oluşturur.

Abdurrahman Hancı, mimarlığı ile kent yaşamına katkısını birey olarak hissettiğimiz, bize 1950’lerden itibaren yeni “yer”ler açan, Türkiye mimarlığında modernizmin yerel uzantılarından, önemli bir çağdaş mimardır.

Genellikle iç mekanlarda sürdürdüğü mesleği sayesinde “yakın ölçek” te etkin olmuştur. Karayolları Binası, İMÇ ve AKM gibi modern mimarlık örneklerinin yeniden konuşulduğu bu günlerde Abdurrahman Hancı ortamın önemli bir parçasıdır. Uzun yıllar Avrupa’da sürdürdüğü mimarlık mesleğini Anadolu Kulubü gibi birçok konut, işyeri, banka şubeleri, sanat galerileri ve kitapçı dükkanı (“Kitap Sarayı”, Beyoğlu 1951) gibi çağdaş yaşam mekanları yarattığı projeleri ile Türkiye’de sürdürmüş ve böylelikle birçoğumuzun yaşamı ile insani ilişki kurabilmiştir. Ulusal mimarlığımıza eserleriyle katkıda bulunanlara verilen “Ulusal Mimarlık Ödülü” olan “Sinan Ödülü”nün 1996 yılındaki sahibidir. 60 yıllık meslek yaşamında yarattığı, özellikle iç mekanlarla gösterdiği duyarlılık ve yakaladığı içtenlik nedeniyle bir devrin yaşam tarzına etkisi olmuştur.

Otuz yıl önce sinema, tiyatroya gitmek ve arkadaşlarla buluşmak olan sosyal yaşam alışkanlığına, aynı zamanda o günün sanat anlayışının da sergilendiği fotoğrafları taşıyan duvarlarıyla, açık mutfağı ile farklı, yenilikçi bir konsept olan Divan Pub gibi bir buluşma mekanı, anlayışı kazandırmıştır örneğin. Abdurrahman Hancı’nın 30 yıl danışmanlığını yaptığı Divan Oteli her yanıyla farklı bir şeye dönüştü bugün, beni ilk kez babam Pub Divan’a götürdüğünde gördüğüm kırmızı tonozları, siyah mobilyaları çok net bir kayıtla hatırlıyorum. Abdurrahman Hancı’nın çalışma arkadaşlarından Maruf Önal’ın projesi olan, İstanbul için bir dönemin çizgisini belirleyen sosyal mekanlardan Motorest, kentin yok olan mihenklerin biri olarak unutuldu bile; kent dönüşürken, görüntüsü değişirken kentin belleği de kayboluyor ne yazık ki.

Bizlerin ve bir önceki neslin yaşam biçiminde, kent algılamamızda kaçınılmaz izleri olan bu mekanlar, mimari ve sosyal değerler olarak korunduğunda, Abdurrahman Hancı ve kaybettiğimiz diğer değerli mimarların katkısı ve eserleri ortak, kültürel mirasımız olarak bizlere bir geçmiş ve gelecek referansı sunacaktır.

Öznenin kimliği zaman içinde ve epeyce de mekan içinde değişirken mimar bu değişimin öğelerinden biridir. “Özgün farklılıklarından” yana değişime ve gelişime açık olmak kaydıyla, bizleri “buralı” ve “mimar” yapan geçmişimizin izlerine, devirlere tanıklık eden mimari eserlere ve mimarlarımıza sahip çıkmalı, saygı göstermeliyiz.

Mimari, dilin ötesinde bir ifadenin ürünüdür ancak mimarlık çevresinde bireye, yere, kente dair birçok öykü oluşmaktadır ve bu ilişkiyi yapı(t) aracılığı ile mimar kur(gul)ar. Abdurrahman Hancı’nın öyküsü mimarlık alanında, kendi yaşamında ve bizler için keyifli bir öykü idi; yeniden okunabilir.”

Etiketler

Bir yanıt yazın