Rant

Her Çarşamba Taraf Gazetesi'nde yazan İhsan Bilgin bu haftaki yazısında rant meselesini konu ediniyor.

CHP liderinin Afyon felaketi üzerine sabotaj ihtimalini gündeme getirmesine Başbakan “kendine rant devşirmeye çalışıyor!” demiş; başlığım yanıltıcı bu kez, ekonomiden bahsedilecek gibi, ama konu aslında: dil yani rantın anlamı. Evet, iktisadi, hatta gayrımenkul piyasasıyla ilgili gayet teknik bir içeriği var sözcüğün: kentteki göreli değer kaymaları sonucu doğan artışlardan, gayrımenkulün (toprak veya emlak) bekletilmesi sonucu elde edilen kazanç. Yani oldukça sınırlı ve teknik bir anlamı var: önce gayrımenkulle ilgili olacak, sonra da bu mülkün bekletilmesiyle ilişkili olacak. Oysa CHP lideri ne emlakle ne de alım-satımla ilgili bir imâda bulunuyor bu ihtimali dile getirmekle; ama Başbakan yalnız değil, herkes böyle kullanıyor bir zamandır. Artık bu sözcük her türden menfaat/çıkar hatta kazanç/fayda sözcükleri yerine geçer oldu. Neredeyse sigara taşımayıp etraftan geçinenlere “otlakçı” yerine “rantçı” denecek. Pek de yavaş olmuyor bütün bunlar, tıpkı 90’ların ortasında bir yerlerde tuvalet sözcüğünün yerini aniden lavabonun, aldığı ve/ya bugünlerde sorun ve problemin yerini “sıkıntı”nın almaya başladığı gibi, çok çabuk oluyor bu işler.. hem de kimse dikte etmeden. Sanki herkes birden anlaşıyor ve sabah aniden öyle demeye başlanıyor.

Peki, ne olur öyle kullanılsa? Özcü değil, pragmatik dil anlayışını benimsediğimden dille ilgili itirazım yok. Faiz de öyleydi eskiden; aslında paradan (paranın satışından) para kazanılmasıyken, dindeki günah nedeniyle hem İslami kuralları hayatın her alanına yayarak yaşayanlara hem de yaşamayanlara öncelikle günahı, dolayısıyla da, dini çağrıştırırdı. O kadar ki sol jargonda bile tefecilik burjuvazinin en kabul edilemez statüdeki kesimi sayılırdı. Özal’ın mali piyasayı serbestleştirmesi sonucunda herkes iyice öğrendi ki bu kapitalist iktisadi pratiğin kaçılması olanaksız bir deneyimi; devlet tahvili senin, kur farkı benim, şirket hissesi onun, derken, iyice alışıldı; kimse yadırgamıyor artık ve dinle ilgisi iki taraflı iyice koptu. İslami denen sermaye daha çok verebildiği gibi, ötekiler de orayı kullanabiliyor.. ama faizin yayılma alanı ranta oranla çok daha sınırlıydı.

Herkes hikâye anlatıyor; bir de benden:

Bizim müteahhit New York’ta, ağzı sulanarak dev binalara bakarken otopark olarak kullanılan arsalardan birine yanaşıp inşaat hakkı sahibini öğrenmiş ve bulup inşaat için anlaşmış: bitince yarı-yarıya paylaşacaklar, ardından bir mimar adresiyle belediyeninkini öğrenip, mimara gitmiş; arsayı tarif etmiş… Belgeleri bırak proje yapalım!.. demiş mimar; “kaç kat yapılır?.. önce belediyeye gitmelisin… gitmiş… İmar dairesine çıkıp belgeleri açıp:… kaç kat yapabilirim? Cevap:… burda öyle şey yok!.. önce proje!… beğenirsek, izin!… “Kaç kat?.. Söyledik ya önce proje!” Çaresiz doğru mimara:… “haydi çiz!… Ne çizeyim?.. En fazla ne çizebilirsen?!”

Haftaya:… kaç kat bu?.. 70… Alıp gitmiş belediyeye, göstermiş… Tamam güzel.; Son bir soru!… çekme kat yapabilir miyim?… Tamam dedik ya! Beğendir de istersen 80 yap!… Yine mimara:… 80 yapalım… Ok!.. Haftaya yine belediyeye…, Yine… tamam… Sahi mi? Enayi misin?.. git yap!.. Bir soru:… çekme kat?.. Git işine… istediğini yap dedik ya!.. Son:… 90 da mı olurdu?… Anlamıyor musun sahiden?… Yine mimara:… 100 yapalım!.. Haftaya belediye… Yine… tamam… Sahi mi?.. Yalan söyledim mi hiç?.. Olsun: Bir soru: Çekme kat? Çek git!.. Mimara… 110 yapalım… Ok… Haftaya:… bu da mı tamam?… Son soru: Çekme kat?.. Yahu git başımdan!.. 150 de mi ok?.. Defol git!.. Son soru: Çekme kat? Saf mısın enayi mi?.. Doğru mimara… Vazgeçtim!.. Hayrola?..

Bu New York’ta inşaat yapılmaz!..

Çekme katın diferansiyel rantından başka motivasyon tanımayan saflığın kenara itilip, tüm katların birden öğrenilmesinde ya da piyasayı zaten hesabı bilenlerin tutmasında bu teknik sözcüklerin kavram içeriklerini yitirerek; gündelik dile karışıp yeni hesaplara en azından ağzımızı alıştırmalarının payı var mı acaba?.. Emin değilim, ama emin olduğum şey şu: Alışkanlık, alışkanlıktır ve bir kez hayatın tamamını hesap-kitap kaplamaya görsün?.. Hayatın öğrettiği hesap da artık unutulmaz!..

Yine Özal devrinde “rant tesisleri” ile başladı herşey, önce Dalan ve Emlak Bankası yönetimleri kullandı; sonra bina programlarına girdi. Sonunda saygın meslektaşlar da yadırgamaz oldu. Dille alışkanlıkların ilgisi merak edilmeye değer konu olsa gerek?..

Peki, ne oldu küçük hesapların kalitesizliğinden kurtulup, hep beraber büyük hesapları öğrendiğimizde? Piyasa çeşitlenmesi de diyorlar: Lüks konut ya da (A+) denen bir tür de katıldı piyasaya. Evler artılarla ifade edilir oldu. Bir de 1950’lerde neyse ki pas geçtiğimiz Kieslowski dekoru kasvetli toplu konut seçeneği bu kez de TOKİ marifetiyle katıldı mesken stoğumuza… Geçen hafta haberi vardı: TOKİ kentsel dönüşüm için kazmaları hazırlamış; yaptığı kadar da yıkacak; kararlı… Başbakan da konut yıkarak seçim kaybetmeye kararlı… “Göze aldım!” demiş; almış gözüküyor. Gerçekten de…

Etiketler

Bir yanıt yazın