Thom Mayne’den “Red Robe, Varlık ve Deri” Üzerine

“Mimarlığın sınırları devasadır. Meslek hayatımın en başından bu yana mimarlığın beni en çok etkileyen yönü zenginliği, çeşitliliği ve sınırsız bilgisidir.” ARKIMEET’in 15. konuğu olarak 29 Mayıs Pazartesi akşamı İTÜ Maçka Kampüsü G Anfisi’nde bir konferans veren, Pritzker’in geçen seneki sahibi Thom Mayne, kendisini dinleyen 750 kişiye böyle seslenerek konuşmasına başladı.

Pritzker Jürisi tarafından ödüle layık görüldüğünde değişime olan tutkusu ve isyankar tutumu vurgulanan Thom Mayne, konferansında işlerini ve Los Angeles’taki ofisi Morphosis’in çalışma metodlarını biçimlendiren fikirleri İstanbullu mimarlara, şehir plancılarına, öğrencilere, akademisyenlere ve profesyonellere anlattı.

1970’lerin başında çalışma hayatına başlayan Thom Mayne, Corbusier, Mies van der Rohe gibi 20.yy modernistlerinin fikirlerinin de etkisiyle bu ilk dönemlerinin mücadeleyle geçtiğini belirtti. Aynı dönemde batıda, Amerika ve Avrupa’da büyük sosyal değişimlerin olduğunu, bu büyük sosyal hareketliliğin modern sanatı etkilediği kadar mimarlığı da etkilediğini söyledi. Mimarlık sanatla birlikte aynı dönemde daha geniş anlamda politik, sosyal ve kültürel bir alana açılmış ve bunun sonucunda daha çok bir süreç ve araştırma disiplini olarak algılanmaya başlamıştı.

Mayne, bir süreç ve araştırma disiplini olarak tanımladığı mimarlığın sadece bir dili olmadığını, kişiye özel, spesifik bir dili olduğunu belirtti ve ekledi; “Bir mimar olarak hayatınızı kendinize has bir tarz ve bir dil geliştirmekle geçirirsiniz. Eğer mimarlığı bir araştırma ve soru sorma disiplini olarak görmeye başlarsanız ‘aynılık ve birlik’ değil bir ‘biriciklik, eşsizlik’ durumu aramaya başlarsınız.”

Mayne’e göre araştırma ve soru sorma disiplini olarak mimarlık eşsizlik, kendine has olma durumunun dışında bir kaç şeyde daha önem kazanıyor; yapının çevresi ve ait olacağı zemin ile kurduğu ilişki, kentsel bütünlük içerisinde tamamlanmamış fragmantasyonların önemi ve mimarların dünyayı, çevreyi ve zemini fiziksel anlamda düzenlenmesi.

“Yaptığımız şey dünyayı düzenlemek, organize etmektir. Dünyayı bir biçimde yaşayabileceğimiz kentlere dönüştürüyoruz…”

Mimarlığı benzersiz kılan şey: “Yeryüzü ile kurulan ilişki”

Mimarlığın kendine has en temel özelliğinin yeryüzü ile kurduğu ilişki olduğunu söyleyerek devam eden Thom Mayne, bu konunun bugün daha çok biyolojik ve ekonomik anlamda devam ettiğini belirterek, kendisinin daha çok 60’ların sonunda başlayan ve sanat dünyasında tartışılan “dünyaya biçim verme” ile ilgilendiğini belirtti. Bu fikrin eskiz yapma, çizim ya da modelleme gibi tüm sunum yöntemlerini de değiştirdiğini açıkladı. Yeryüzü ile kurduğu ilişkiye Güney California’daki konut kompleksi ve Tokyo’daki spor kompleksinden örnekler veren Thom Mayne özellikle zeminin manipülasyonu, mimarlığın ve çevrenin gitgide birbirine entegre olması üzerinde durdu.

Mimarlığın kullanıcıları üzerinde radikal bir değiiklik yapabileceğine bir örnek olarak Diamond Ranch Lisesi’ni gösteren Mayne, bu projesinde mimarlığın eğitime nasıl katılabileceğini düşünmüş. Bunun tek yönteminin “merak” yaratmak olduğuna karar veren Mayne, bu projesiyle genç insanlar üzerinde “merak”ı yaratarak “mimarlık nedir, mimarlığın kuralları nedir?” gibi soruları sordurtmayı hedeflemiş. (Not: Bunu başarmış olsa gerek ki bu projeyle ilgili çıkan bir yazıda şu anda bu okuldaki öğrencilerin bir çoğunun ileride mimarlık okumak istediği belirtilmişti.)

“Red Robe”, Varlık ve Deri

Mimarlığın doğal çevre ile nasıl entegre olabileceği üzerine örnekler veren Thom Mayne, tekrar mimarlık ürünü ve zeminin ilişkisine geçti ve Jim Dine’ın insanın yokluğunu kıyafetin kendisi ile gösterdiği “Robe” isimli çalışmasını bir örnek olarak verdi. Bu çalışmayı kendi işlerine benzeten Thom Mayne, yeryüzünün kendisinin proje için baskın unsur ve tasarımın başladığı nokta olduğunu belirtti. Mayne göre “Robe” altında duran ve görünmeyen insan vücudunun nasıl ki bir yansımasıysa binanın da bir kaftan, bir cüppe gibi altında yatan zeminin bir yansıması olduğunu belirtti.

Binayı bir deri olarak, yeryüzünden yükselen bir deri olarak tanımlayan Thom Mayne, bu tanımın en doğru ifadesinin yine malzemeler, ışık ve deri ile beden arasındaki boşlukla sağlandığını belirtti.

Daha sonra konuşmasına kentsel alanlar, sosyal konutlar, bir mimari unsur olarak insan, kentsel alanda alt sistemler gibi konulara değinerek ve projelerinden örnekler göstererek devam eden Thom Mayne, projelerin kente eklemlenmesi, kentsel ölçekle yaptığı projelerin bağlantısı, varolan çevreyle kurduğu ilişkiyi anlatarak bitirdi.

Thom Mayne, yoğun ilgi gören konferansının sonunda dinleyicilerden, daha çok globalizasyon, yerel kültürler ve İstanbul üzerine gelen soruları cevapladı. Farklılık ve çeşitliliğe inancı sonsuz olan bir kişi olarak Thom Mayne, verdiği tüm cevaplarda kişiye kendi alanı ve yeteneğini tanımlama, kendi kendine soru sorabilme ve kendi zekasını fark edebilme cesaretini verdi.

Konferansın ertesi günü kendisiyle röportaja gittiğimde de aynı tavır ve zeka parıltısıyla karşımda oturup, zaman zaman da ses kayıt cihazını eline alarak sordu;

“Peki sen bu konuda ne düşünüyorsun?”

Etiketler

Bir yanıt yazın